I remember you, not with Daylight and Sun, but with the stars; the stars that flooded my eyes whenever I tried to catch
a glimpse of you through the dark night. I can still see them whenever you come to my thoughts. Bright ones, dim ones, the
ones that flickered, even the shooting stars, would travel across the universe while I only hope to see so much as your
shadow. Anticipation, that any minute you may appear with a shriek shrill of a lamp light in the night, just to dissappear
in the blink of an eye. Some nights, I would even forget you, caught up with the breath taking beauty of the night, serenity
and awe that it brings me instead of you. Or even wish the night would never end, wish that it would leave me on
edge with anticipation and with the image of you that appears in my mind. Image that is pure starlight; whirling, flickering,
shining, piercing the night... And this is why, I suspect, I have this vision tonight instead of you; this is why I still
remember you as a night sky filled with stars, stars that blind me, even now...
______________

MASALSI
Solgun ay yukselmekte…
Alacakaranligin
en kirilgan ani. Uzak tepelerin kizil zirvelerinde en ufak bir kipirti bile sezilmiyor. Zaman, o en ic urpertici anda durmus,
bir buz kalibi kadar soguk ve berrak gokte bir hayalet gibi asili duran Ay’i seyretmekte… Zaman durmus…
Yuzyillar
gecip gidiyor gogun yeryuzuyle bulustugu yerde asili kalan Ay’in altindan. Yuzyillar geciyor durmus Zaman’in gozleri
onunden. Kimsenin bilmedigi kelimelerle bir siir yazip hic duyulmamis notalarla besteliyor ruhunun sonsuz yalnizligini. Oracikta,
sonsuzlugun ana dilinde yazilmis, icinde yankilanan berrak notalarin verdigi huzur hic bitmesin istercesine oylece duruyor
Zaman. Kirik bir plak gibi tekrar tekrar caliyor icindeki giderilemez ozlemin bestesi… Korkudan donakalmis gibi hareketsiz,
icindeki muzigin seyrettigi manzarayla butunlenisini izliyor Zaman. Yuzunu, tanrinin gulumsemesine sahit olmuscasina bir ifade kapliyor… “Hafif bir
esinti olsaydi simdi” diye geciriyor icinden kum tanelerinin hafifce suruklenisini gozunun onune getiriken. Ama hic
bir hareket yok colun yuzeyinde. Antik caglarin tanri krallari gibi saygin ve sessiz bir kipirtisizlik icerisinde kizil kum
tepeleri..Tum kainat durmus Ay’i seyrediyor sanki.
Yuzyillar geciyor…
Caglar degisiyor… Baska bir boyutta hayat hala devam ederken bu soguk maviligin altinda uzayip giden colde Zaman durup
duruyor Ay’in uzak guzelliginden buyulenmis… Sonra, sonsuzluga uzanan bir yol yapiyor Zaman. Tepelerin kivrimlarini
asip huznun ve ozlemin ayak izlerini takip ederek uzayip giden, yalnizligin donemecini doner donmez suskunluga, bilginin vahasinda
durakladiktan sonra ermislige dogru ilerleyen bir yol. Sonra donup ayak izlerini bir bir siliyor sessizce, olumcul bir sirri
saklarcasina. Ay, o soluk cehresiyle gokyuzune cizilmis bir huzune donusuyor, sonsuzluga mihlanmis… Son bir kez donup
bakiyor Zaman bu essiz tabloya. Sonra gecip gidiyor zaman, akip gidiyor yavas yavas yukselen solgun Ay’in altindan,
kum tepelerinin uzerinden, kum tanelerini surukleyen hafif esintinin icinden, sadece kendinin bildigi o sonsuzluga giden yolda…
Eser Perkins
|